tam olarak evliliğimizle yaşıt ( 30 küsür yıl) (yok şaka tabi, bir sıfır fazla oldu) bir İKEA Lack sehpamız vardı ve mütevaziliğiyle göz dolduruken, sıkıştırılmış suntalı yapısından ötürü resimde görüldüğü üzere yer yer kabarmış, eşin dostun önünde sahiplerini utandırır hale gelmişti. Esasen bir şeyler boyamışlığım vardır da, evin orta yerinde duracak bir obje beni bir hayli düşündürdü, boyama duayenlerine sorup soruşturttu.( bknz: Turuncu Oda)
şunları almakla başladım. hepsi 28 lira tuttu. Çok değil mi yahu? Hırdavatçı adam beni kandırdı mı ki? Hemen siz altını çizmeden ben itiraf edip bu sıkıcı konuyu kapatmak istiyorum ki; evdeki İKEA Lack sehpamı atıp, yepyenisini almak bana 24 liraya mal olacaktı evet. Ama önemli olan işi ucuza,kolaya değil eğlenceliye, içe sinene getirmek...Şimdi hak verdiniz bana değil mi?( tüh vermediniz mi ya?)
Ben aman küçük esnaf kazansın diye Tekzen yerine mahalle hırdavatçısına gitmeye karar vermişken, içeri girince böyle bir erkek (!) dükkanına giren bir kızcağızla şoklara giren dükkan sahibi, elimi kolumu bir yerlere değerim de orayı bırayı kırar dökerim diye galiba, hemen gelip "ne aramıştınız?" diye sordu. neden bi şey aramam gerekiyorduysa! Aramıyorum ki, almaya geldim direk! Büyük bir yasağı çiğnemiş gibi bi eğretiydim o mis gibi pas,küf,boya, tiner kokan dükkanda. Sanki bir İç Anadolu kahvesine tesadüfen dalmış gibiydim. Halbuki ne isterdim o rafları gezinmek, etrafa doyasıya bakınmak...
Önce zımparaladığım sehpaya 2 kat astar boya attım. Yalnız nedense, astarı tinerle inceltmek hiiiç aklıma gelmedi. Zaten neden boyaları inceltilmiş satmazlar anlamam! Yani bu nedenle astar bir hayli yoğun kıvamlı olduğundan, böyle resimdeki gibi dalga dalga durdu. Ama önemsemedim. Zaten eğer ben çok eski türk uygarlıklarının birinde doğmuş biri olsaydım. Hani karakter özellikleri ya da başarılarıyla ilgili isimler verilen bir yerlerde yaşasaydım; adım , Plansız, Damdan Düşme falan olurdu. İnce eleyip sık dokumaktan, pis işlerle uğraşmadan önce üstümü değiştirmekten, bir sonraki aşamayı düşünmekten nefret ederim. Bununla da gurur duyarım:)
(Bir de bira şişelerinin çoğalması kuşlar böceklerden de çok baharın habercisi.) Rüzgarlı havada saçların hep sehpaya yapıştı, inatla bağlamadım. 1 hafta beyaz saçlarla gezdim.
Ertesi gün; astar kuruyunca böyle genişlikleri ve aralıkları değişen bantlar yapıştırdım. Sakın koli bantı yapmayın, boya kalkıverir.
Şimdi bi kaç tane renkli boya almayacağım tabi ki, 50 santimlik sehpa için. Beyazın içine akrilik boyalarımdan döktüm.
Önce yeşil koydum öyle göz kararı.
araları bir ara boşluk bırakarak, rulo fırçayla boyadım.
sonra kalan yeşil boyaya neden bilmiyorum ama kırmızı koydum.
Mor gibi, gük kurusu gibi, gri gibi bir renk oldu. Olsun. Şimdi en heyecanlı yeri, kuruduktan sonra bantları sökmek. Bantları söküp, yağmurun çamurun altında vakit bulamadığımdan bir kaç gün bekletip, vernikledim. İşte böyle bir şey oldu. Halımıza da pek uymamış değil mi? Neyse seneye yine boyarım. Eve yeni bir misafir gelmiş gibi.
işte hikayemiz burada sona eriyor...